Hakkâri, Van, Siirt, Batman, Mardin ve Şanlıurfa'yı kapsayan yedi günlük seyahati, köşemde yazmaya çalıştım. Daha doğrusu seyahat için gelmemiştim buralara hatta aklımda bile yoktu Ati Gençlik Derneğinin düzenlemiş olduğu 81 İl 81 Genç Projesine Konya’yı temsilen katılmıştım ve proje bitiminde Konya’ya geri dönecektim ama benimle birlikte projeye dâhil olan Genç Medeniyet Derneğimizin kurucularından olan Furkan’la konuştuktan sonra bu plan ortaya çıktı ve proje bitiminde bu planı gerçekleştirmeye koyulduk. Proje Hakkâri’de üç günlük programla sona erdi. Ve Yolculuğumuz böylece Hakkâri’de başlamış oldu. Ben bu bölgeye bayıldım. Daha birkaç ay öncesine kadar PKK'nın acımasızca insanları katlettiği dağlar, ovalar, mezralar, yollar bugün güvenli. Bence oralar mutlaka görülmeli. Seyahat acenteleri oralara turlar düzenlemeli...
***
Konya’dan Hakkâri’ye direk gidemediğimiz için Ankara üzerinden Van’a uçak bileti aldık ve proje günü bilet bulamadığımızıdan bir gün öncesinden alınan biletten dolayı bir günde Van’da gezme imkanı bulduk. Van kalesinin o tarihi dokusundan tutun Van Kedisinin güzelliğine kadar bir güne sığmayacak şeyleri sığdırdık.
***
Van’dan Hakkâri’ye gidiyoruz. Van’da zaten doğu insanının bütün güzelliğini gördük ama yine de bizim gözümüzde Hakkâri başka ön yargılar var anlayacağınız. En sonunda geldik. Otelde Erhan abi bizi bekliyor hoş bir karşılama ve onun devamında akşam yemeğinde tanışma. Gerçekten beklediğimiz gibi değilmiş Hakkâri. Proje kapsamında 81 ilden gelen arkadaşlarla tanıştık herkes Hakkâri’ye bir ön yargıyla gelmiş ama proje ekibini ve Hakkâri halkını tanıdıktan sonra bu ön yargıdan eser kalmadı.
***
Proje bitiminde Hakkâri’de bir düğüne katıldık, halayı bilmeyen ben o ortamı gördükten sonra başladım halay çekmeye. Durun hiç soran olmadı mı? Kimsiniz necisiniz diye? Olmadı işte doğu insanı sana kendilerinden biriymişsiniz gibi davranıyor ondan dolayı hiç yabancılık çekmiyorsunuz. Düğünün ardından o görkemiyle bizi ağırlayan Sümbül dağının eteklerine çıktık ve manzara muazzam Hakkâri ayaklarınızın altında. Tabi inerken Sümbül Dağının beslediği o güzelim sulardan içmeyi de aksatmadık.
***
Hakkâri’de geçen üç günün ardından tekrardan Van’a yolumuz düştü. Van’da hiç durmadan direk Siirt’e geçtik.
***
Siirt’te bizi Fahrettin karşıladı. Direk vakit geçirmeden Tillo ya gittik. İbrahim Hakkı Hz.’nin türbesini ziyaretten sonra Tillo tepesine çıktık ki burada manzara mükemmel ve orada İbrahim Hakkı Hz.’lerinin yapmış olduğu bir duvar ilgimizi çekti. Fahrettin türbede kısada olsa anlatmış olduğu hikâyesine devam etti ve biz şaşkınlık içerisindeyiz çünkü o duvarın yapılma nedeni İbrahim Hakkı Hz.’lerinin yılın ilk güneşini şeyhinin mezarının başına düşürmesiymiş ve düşürmüşte.
Büryan Siirt’tin yenilmesi gereken lezzetlerinden birisi.. Siirt'te satılan "Bıttım" sabununun özelliğini soruyorum. Menengiç'ten (yabani fıstık) yapılıyormuş. "Güzellik sabunu" diyorlar Bıttım'a. Bir de "Içkın" var. "Yayla Muzu", "Dağ Muzu" diye de adlandırılıyor. Taze soğan görünümünde. Dış kabuğunu soyuyor, içini yiyorsun. Şeker hastalığına çok iyi geliyormuş ve harika bir antioksidanmış. Hepimizin elinde birer ikişer Içkın...
***
Siirt'ten Batman’a gidiyoruz. Her yer zümrütten farksız yemyeşil. Tepelerde sık sık otlayan koyun sürüleri görüyoruz. Sebze ve meyve bol olmasına rağmen, Güneydoğu Anadolulular etten vazgeçemiyorlar. Buryan, Kağıt Kebap, Bıçak arası kebap, ciğer derken etten gına geldi.
***
Hasankeyf'teki Dicle nehri karşılıyor bizi. O tarih kokan yer adeta size bir şeyler söylemeye çalışıyor. Dicle Nehri kıyısında Ramazan Ustanın elinden Şabut balığını yedik ve ardından Dicle’nin o sakin sularının içine ayaklarımızı sokaraktan çaylarımızı yudumladık.
***
Hasankeyf’ten Midyat'a doğru gidiyoruz. Ama akşamüzeri olduğundan Midyat’ı gezemeden Mardin’e geçiyoruz.
***
Mardin’de yirmi dört çeşit serpme kahvaltıdan sonra Zinciriye Medresesi'ne de uğruyoruz medresenin mescidinde dinlenirken Gümüşhaneli bir abi ile tanışıyoruz kendisi gezmeyi çok seviyor bir reno arabası var ve hiç evlenmemiş. O daracık sokaklardan geçerken çevremize bakınıyoruz heryer o kadar tarih kokuyor ki..
***
Mardin’deki kısa gezimizin ardından Şanlıurfa’ya geçiyoruz. Yıllardır hikayesini duyduğumuz Balıklı Göl’e vakit kaybetmeden geçiyoruz. Balıklı Göl’e giderken benim Furkan’a bir şey sormamla yanımızdaki birkaç liseli genç gülmeye başladı biz nedenini bilmiyoruz tabi. Sonradan öğreniyoruz neden güldüklerini onlar bizi turist sanmışlar ve benim Türkçe konuştuğumu duyunca yanıldıklarını anlamışlar. Tabi bizi ne için bu kadar dinlediklerini konuşmanın sonunda anlıyoruz Almanca öğretmenleri bunlara ödev vermiş bir turist bulup soru soracak ve bir fotoğraf çekinip hocalarına götürecek, biz gibi turisti buldular kaçırırlar mı hemen birer fotoğraf çektirdik, ha soru sorma işi dedim onu da siz halledin. Balıklı Göl’e bizi getiren o otobüs o kadar ağır yük taşıyormuş ki biz sonradan anladık. Küçük Zeliha ve Muhammed bizim otobüsteyken nerde ineceğimizi sormamızla tanıştığımız iki kocaman yürekli çocuk. Beş kardeşler babası başka biriyle evlenip çekip gidiyor evden en büyükleri ablaları ve oda on dört yaşında anneleri yatalak olduğu için ablaları annesine bakıyor ve okula gitmiyor bundan dolayı, Muhammed ve Zeliha ortanca çocuklar Muhammed ablası Zeliha ile her gün okul bittikten sonra kendilerinin iş olarak tabir ettikleri tartılarıyla çıkıyorlar sokaklara. Günlük kazandıkları parayla altı kişilik ailelerini geçindirmeye çalışıyorlar şimdi anladınız mı otobüsün ne kadar ağıt yük taşıdığını. Biraz sohbet ettikten ve karınlarını doyurduktan sonra yine devam ettiler ekmek paralarını kazanmaya. Durun ama biz sözünü aldık Zeliha’dan Şanlıurfa’daki bir kolejle irtibata geçtikten sonra Zeliha’nın sınava girip orda okuması için çok ders çalışma sözü ve eğer belli bir miktar devamlı olaraktan da bulacağımız yardımdan sonrada o yaptıkları işlerini de bırakacaklar Zeliha iyi bir öğretmen Muhammed’te iyi bir mühendis olacak.
***
Zeliha ve Muhammed’i uğurladıktan sonra biz biraz buruklukla devam ettik gezmeye. İbrahim Aleyhisselam’ın ateşe atıldığı kaleye çıktık ardından dinlenmek için bir kafeye geçtik çaylarımızı içerken bir genç elinde birkaç fincan ve benim çaydanlığa benzettiğim bir kapla geldi yanımıza Mırra içer misiniz? diyerek başladı sözüne biz ne olduğunu bilmediğimiz için sorduk ne olduğunu ve anlatmaya başladı içtiğimiz o mırra iki kahve içmeye bedelmiş içtiğimizde birkaç yudumluk fazlasını içemiyorsunuz zaten. Ve bir gezimizin sonuna daha geldik..
***
Ati Gençlik Derneği Yönetim Kurulu Başkanı İdris Ağacanoğlu Bey’in davetlisi olarak geldiğimiz Hakkari’ye ve onun dahilinde Van, Siirt, Batman, Mardin ve Şanlıurfa’ya tekrardan gelmek isterim. Sağlıcakla kalın..
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.