22 Aralık 2024
  • İstanbul6°C
  • Ankara6°C

AHMET DAVUTOĞLU KİMDİR?

Ahmet Davutoğlu kimdir?

Ahmet Davutoğlu kimdir?

21 Ağustos 2014 Perşembe 19:42

İstanbulBahçelievler'de 40 yıl aynı evde oturdu. Siyasete atılıp bakan olunca o eveartık uğramaz oldu. İstanbul Erkek Lisesi ve Boğaziçi Üniversitesi'nde,aktivitelere katılan sosyal bir genç değildi. Kitaplara gömülmüş, Batı ve Doğukültürü arasında bir sentez bulmaya çalışan tipik bir akademisyen adayıydı.İşte Ahmet Davutoğlu'nun Konya'da, Toroslar'ın zirvesindeki Taşkent adlı birkasabada başlayıp önce gizli, sonra resmi Dışişleri Bakanlığı'na uzananhayatı...

Fatih'ten Sultanahmet'e kadar yürümekten büyük bir haz alıyordu. Geçtiğisokaklardaki tarihle büyülenerek atıyordu adımlarını. Kütüphaneleri, camileri,hamamları, Osmanlı dönemi yapılarını gördükçe kimliğinin köklerine dönüyordu.Soru işaretleriyle doluydu kafası. Ahmet Davutoğlu, henüz bir ortaokulöğrencisiydi o günlerde. Bu denli erken yaşta kimliğiyle ilgili derindüşüncelere dalmasının nedenlerinden biri İstanbul'un tarihi atmosferi isediğeri de öğrencisi olduğu İstanbul Erkek Lisesi'ydi.

İkili bir kültürel yapısı vardı İstanbul Erkek Lisesi'nin. Cumhuriyetinilk kuşağından Türk öğretmenlerden ders alıyor, güçlü bir tarih bilinci iledonanıyorlardı öğrenciler. Bir yandan da Almanca öğretmenlerden Batı kültürünü,asıl olarak da Alman kültürünü ve edebiyatını öğreniyorlardı. Yatılı okula 12yaşında girdiği ilk günlerden itibaren klasikler ile yüzyüze gelmişti. Diğeröğrenciler gibi o da hemen Kafka'yı, Goethe'yi okumaya başlamıştı. BertholdBrecht'in eserlerini tanımıştı. Kitaplarda yeni bir dünya bulmuştu. İki cephelibir yüzleşmeydi yaşadığı. Batı kültürünün temel eserlerini okumakla kalmıyor,Türk öğretmenlerinin teşvikiyle Türk edebiyatını hatmediyordu. Ahmet Hamdi'den Fuzuli'ye,Farabi'den Ahmet Cevdet'e kadar eserleriyle tanışmadığı isim kalmamıştı.

1970'ler, Türkiye'de çalkantılı yıllardı. Gençlik, daha çok sol siyasihareketlerin etkisi altındaydı. İstanbul Erkek Lisesinde de rüzgarlar soldanesiyordu. Ahmet Davutoğlu da bu havanın dışında kalmadı. Marksist literatürüntemel eserlerini de okudu. Stalin'in "Diyalektik ve TarihselMateryalizm" kitabını okuduğu sırada orta üçteydi. Altını çizip,sayfaların kenarına notlar alarak dikkatle okuduğu kitabı, özenle saklayacaktıyıllarca. Yine de Marksist olmadı. Mekanik buldu bu ideolojiyi. Milli TürkTalebe Birliği gibi İslamcı gençlerin örgütlendikleri yapılanmaların da dışındakaldı. Zaman zaman konferanslara, gecelere gitse, kültür kulüplerine katılsabile daha çok kendi çizgisinde yol alan bir gençti. Eğlenmeye, gezmeye zamanayırdığı pek görülmezdi. Bazen futbol oynardı Mustafa Çam, Murat Ülker, AydınBabuna ve Engin Işıksal'ın da aralarında bulunduğu sınıf arkadaşlarıyla. İyibir oyuncuydu.

Alman kültürüyle iç içe olan İstanbul Erkek Lisesi öğrencilerininçoğunun hayallerini Almanya'ya gitmek, orada üniversite okumak süslerdi.Davutoğlu ise İstanbul'dan kopamazdı. Almanya'da okumayı kendi kültürüneyabancılaşma olarak görüyordu. 1977'de liseyi bitirdiğinde İstanbul'un tarihive kültürüyle, kökeniyle iyiden iyiye bütünleşmişti. Liseden sonra sosyalbilimler okumaya karar vermesi de tarihle yüzleşmede vardığı noktadankaynaklanıyordu. Bilim adamı olmayı kafasına koymuştu. Hayat planının ilk adımıBoğaziçi Üniversitesi olacaktı. Fen bölümü mezunuydu ama sosyal bilimlerokumaya kararlıydı.

Ailesinin gönlünden geçen ise farklıydı.Annesi, doktora zamanında yetiştiremedikleri için hayatını kaybetmişti. Ozamanlar İstanbul gibi doktorun çok olduğu büyük bir kentte değil, Konya'nın Taşkentkasabasında oturuyorlardı. Memnune hanım öldüğünde, Ahmet, henüz dörtyaşındaydı. 1959'da doğmuştu. Babası Mehmet Bey, Toroslar'ın zirvesinde tipikbir Türkmen kasabası olan Taşkent'te nakliye işleri, kunduracılık ileuğraşıyordu. Kısa zamanda yeniden evlendi. Babasının tek oğlu olan Ahmet,Sefure hanımı benimsedi. Ona hep "Anne" diye seslendi. Onu oğluolarak gören Sefure hanım da Memnune hanımın ölümünü unutamadığı için Ahmet'indoktor olması hayalini kuruyordu.

Babası Mehmet Bey ise oğlunun işletmeokumasını, işlerini ona devretmeyi düşlüyordu. Mehmet bey, ilk eşinin ölümününüzerinden bir yıl bile geçmeden ailesini alıp İstanbul'a göçmüş, Fatih'eyerleşmişlerdi. Ahmet de orada büyümüş, ilk dört yılı Hacı Süleyman Beyİlkokulu'nda okumuştu. Bahçelievler'e taşınınca ilkokulu orada bitirmişti.Tekstil ve ticaretle uğraşan Mehmet bey de yıllar içinde işini büyütmüştü.Oğlunun işletme okuyup yardım etmesini istiyordu. Davutoğlu da Boğaziçi'ndeönce İktisat bölümüne kaydoldu. İngilizce için bir yıl hazırlık okumasıgerekti. Lisede ikinci dili olduğu için zorlanmadı. Yazın da bir ay kadarİngiltere'ye giderek pekiştirdi İngilizcesini. Mutlu olamadı İktisat bölümde.İlaveten bir de Siyaset Bilimi bölümüne girdi. Boğaziçi'nde iki bölümde okumauygulaması yeni başlamıştı. İktisat bölümünü 1982'de bitirdi.

Yine siyasi gruplara katılmadan okumayısürdürdü. Düşünceler tarihine yoğunlaştı. Eflatun'dan Hegel'e kadar düşüncetarihini incelemek, Osmanlı-Türk ve İslam kültürünü içselleştirmesi sonucunudoğurdu. Düşünce tarihindeki yerini daha iyi kavradı. Sınıf arkadaşlarıarasında Adnan Büyükdeniz, Ethem Eldem ve Nuray Mert de vardı. Bu yıllardakonserlere, toplantılara, öğrenci etkinliklerine fazla zaman ayırmadı. Futbolve güreş dışında bir sporla da ilgilenmedi. Zaten 12 Eylül dönemiydi, öğrencihareketleri de durulmuştu.

Üniversite sonrasında hiç tereddüt etmeden"bilim adamlığı" planına devam etti. 1984'te Kamu Yönetimi bölümündeyüksek lisansa başladı. Doktorasını ise Siyaset Bilimi ve Uluslararasıİlişkiler Bölümünde tamamladı. Öğretim üyeleri ile arası iyiydi. En çok daProf. Dr. Şerif Mardin sevdi onu. Tez hocası oldu. 1986'da başladığı tezinidaha bitirmeden özet bir makale olarak üniversitenin akademik dergisindeyayınlattı. Tezin yayınlanması Davutoğlu için büyük bir teşvik oldu. Birbiriardına makaleler hazırladı. 1989 Kasım'ında iki teklif birden aldı. Teklifinbiri Amerika'dan geliyordu diğeri Malezya'dan…

Amerika'ya gitmek cazip gelmiyordu. Batıkültürünü yeterince tanıdığına inanıyordu. Malezya üzerinde duruyordu. Eksikkalan halkayı orada tamamlayabilirdi. Çin-Hint-İslam kültürü, Batı kültüründennispeten uzak biçimde yaşanıyordu bu ülkede. Ama artık tek başına değildi.1984'te evlenmiş, iki kızı olmuştu. Jinekolog olan Sare hanım ile dünyaya aynıgözlüklerle bakıyorlardı. Kızlarına isim koymayı eşine bırakmıştı Davutoğlu.Sare hanım da onu memnun etmişti seçimleriyle. 1986'da doğan ilk kızlarınaSefure, 1988'de doğan ikinci kızlarına Memnune adını vermişti. Davutoğlu'nunher iki annesine de değer veriyordu. Sare hanım, eşinin Malezya'ya gitmekararını da destekledi. Kızlarını da alıp 1990'ın ilk aylarında yola çıktılar.Kuala Lumpur'da, Çin mahallesinde bir ev tutup yerleştiler.

İslam Konferansı Örgütü'nün kurduğuUluslararası İslam Üniversitesi'nde Türkiye'den 15 kadar öğretim üyesi vardı.Daha sonra aralarına Yusuf Ziya Özcan da katılacaktı bu akademisyenlerin.Davutoğlu, bir hafta kadar sonra girdi ilk derse. Bir baktı, sınıf küçük birBirleşmiş Milletler gibi. Sınıfın neredeyse yarısı Müslüman Malaylardan, kalanıda Çinli, Hint, Asyalı, Afrikalı öğrencilerden oluşuyordu. Her biri ayrı kültürhavzasındandı. Fakat elindeki Sabine'in artık klasikleşen "SiyasiDüşünceler tarihi" kitabında onlar yoktu. Elindeki kitap Eflatun ilebaşlıyor, Aristo, Roma, Hıristiyanlık, Reform, Rönesans, Modern ideolojilerdiye gidiyordu. İçinde Malaylar, Çinliler yoktu. Bunu yapamazdı. Oturdu,Konfiçyus'tan Taoizme, Hint ve tabii İslam kültürüne çalıştı. Onların yanınaOsmanlı düşünürü Kınalızade'yi de ekledi ve yepyeni bir siyasi düşünce tarihimetni oluşturdu. Bu metin üzerinden verdi derslerini.

Malezya tam istediği türden birlaboratuvardı onun için. Yerel kültürü tanımak için hiçbir fırsatıkaçırmıyordu. Yerel festivallerin hemen tamamına eşi ve kızlarıyla berabergidiyordu. Hem ailece de gezmiş oluyorlardı. 1993'te doçent oldu. Önce 1994'te"The Civilizational Transformation and the Muslim World" (Medeniyetindönüşümü ve Müslüman dünyası) kitabını yazdı. Ardından aynı yıl, doktora teziolan "Alternative Paradigms"ı (Alternatif Paradigmalar) kitap olarakçıkardı. İki yıl için gitmişti ama dört yıl kaldıktan sonra 1995'te ayrıldıMalezya'dan. Türkiye'ye döndüğünde aynı dosyasıyla yeniden başvurdu, doçentlikünvanını burada da aldı. Çok geçmeden Marmara Üniversitesi'nde göreve başladı.Üniversitede kadro sorunları vardı. Önce sosyal bilimler yüksek okulundabaşladı, sonra uluslararası ilişkilere geçti.

1999'da profesör olduktan sonra da BeykentÜniversitesi'ne geçti. Yeni kurulmuş bir üniversiteydi Beykent. En çok yankıuyandıran kitabını da bu üniversitedeyken yayınladı. "StratejikDerinlik" bir yıl içerisinde 13 baskı yaptı. Giderek akademik yaşamındışında da aktif olmaya başladı. Harp Akademisi'nden MÜSİAD'a kadar birçokyerde konferanslar verdi. Abdullah Gül ile 1980'li yıllarda tanışmışlardı. Birmakalesi, Gül'ün ilgisini çekmiş, bunun üzerine tanışmışlardı. Aralarındakidostluk, 1990'lı yıllarda Gül'ün, Suudi Arabistan'dan dönüşünden sonra oluştu.Daha sık görüşür oldular.

Tayyip Erdoğan ile de belediye başkanlığıöncesinde tanıştı. Fakat Gül'e daha yakındı. Devlet Bakanlığı sırası ihtiyaçduyduğunda Gül'e yardımcı oldu. Danışmanlığı, Gül'ün 2002 sonrasında başbakanolarak hükümet kurmasıyla resmileşti. Davutoğlu, Başbakanlık Başdanışmanıolarak göreve başladı. Gül'ün önerisi dönemin Cumhurbaşkanı Ahmet NecdetSezer'in onayıyla büyükelçilik ünvanı aldı. Gül'ün Başbakanlığı Erdoğan'adevretmesinden sonra da görevine devam etti. Zaten onu Gül davet etse de sonraErdoğan ile de biraraya gelmişler; o da daveti yinelemişti. Davutoğlu, odönemde "gölge Dışişleri bakanı" gibi dış temaslarda etkili olmayabaşladı.

AB ile temaslardan, Kıbrıs müzakerelerine,Irak savaşına kadar hemen her alanda rol aldı. Göreve gelirken iki üç yıl sonraayrılmayı planlıyordu. Yazmayı planladığı kitaplara yoğunlaşmayı, üniversiteyedönmeyi hayal ediyordu. 2007 seçimleri yaklaşırken milletvekili olmayıdüşünmediği gibi ayrılmaya niyetlendi. Seçim sonrasında dosyalarını hazırlamayada başladı. Ancak ayrılmasını ne Erdoğan uygun buldu ne de Gül. Hem PKK eylemlerininartması nedeniyle aniden kendisini yeniden yoğun bir diplomatik trafik içindebuldu. Erdoğan'ın özel uçağıyla çeşitli ülkelere giden, hükümet adına resmitemaslarda bulunan, Türkiye diplomasi tarihinde örneğine rastlanmayan bir"Başdanışman" haline geldi.

Cumhurbaşkanı ve Başbakanın dıştemaslarının, ikili görüşmelerinin değişmez ismiydi artık. Görüşmelerin en özelanlarına bile katılıyordu. ABD, Avrupa ülkeleri bile büyükelçilikler, Dışişleriyerine çoğu zaman onun telefonu, maili üzerinden Türkiye ile temaslaryürütüyordu. Gelen mesajları sonradan Dışişleri'ne aktarıp kayda geçiriyordu.Şam'da Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy ile görüşme görevi MGK bildirisiyleduyuruluyordu. ABD Başkanı Obama gelmeden önce Washington'a gidip hazırlıklarıda o yürütüyordu. Geldiği noktanın dikkat çekmesi ise Suriye, Filistin veİsrail ile temasları sayesinde oldu. Hamas lideri Halit Meşal ile gizligörüşmesinin ortaya çıkması epey gürültü kopardı. Artık "Türkdiplomasisinin Kissenger'ı", "Gölge adam", "İnce birtaktisyen" olarak tanımlanıyordu.

İlginç ama ayrı bir ekibi hiç olmadıDavutoğlu'nun. Başbakanlıkta, yardımcısı ve eski öğrencisi Ali Sarıkaya, birsekreteri ve şoförü vardı sadece. Cumhurbaşkanlığı-Başbakanlık-DışişleriBakanlığı üçlüsü ile koordinasyon halinde çalıştı hep. Askerler de analizlerineönem verdi. Bazen danışmanlar Akif Beki ve Ömer Çelik ile sorun yaşasa dakimseyle derin bir çatışması olmadı. Çok eleştirildi. En çok da"Neo-Osmanlıcı" olmakla suçlandı. Kendisi kabul etmedi bu tanımı. Amacı,Türkiye'yi "merkez ülke" yapmaktı. Bölgedeki uçan kuştan bilehaberdar olmaya çalışıyordu. Sonuç, 1.5 ay içinde 11 ülkeye gitmesiydi. Şubatsonundan itibaren Tanzanya, Kenya, İran, Irak, Çek Cumhuriyeti, ABD, İngiltere,Fransa, Almanya, Katar ve Suriye'yi dolaşmıştı ve geziler aynı tempoda sürüpgidiyordu. 40 yıldır oturdukları Bahçelievler'deki evine çok azuğrayabiliyordu. Bu tempodan en çok yakınan da küçük çocuklarıydı. Davutoğlu,gittiği her ülkeden onlara birer hediye almayı ihmal etmiyordu.

Sare Davutoğlu, kadın doğum uzmanı. EşiyleMalezya'ya gittiği dönemde o da üniversitenin kliniğinde görev yaptı. Halenİstanbul'da kendi muayenehanesinde çalışıyor. Başbakan Tayyip Erdoğan'ın kızkardeşi Vesile İlden'in dostu olan Sare Davutoğlu, Erdoğan'ın kızı Esra Albayrak'ında doktoru. Doğumunu o yaptırdı. Kürtaj karşıtı görüşleriyle tanınıyor.Seminerlere, toplantılara katılıp bu konuda konuşmalar yapıyor. Üyesi olduğu,Hayat Sağlık ve Sosyal Hizmet Vakfı'nın amaçlarından biri de kürtaja karşımücadele. Vakfın "Yaşama hakkı-kürtaj" projesinde Sare Davutoğlu,aktif olarak görev aldı.

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.