22 Aralık 2024
  • İstanbul7°C
  • Ankara4°C

BEKLEMEK

Hüseyin Gök

03 Mart 2015 Salı 15:25

Beklemek, bizi kendine esir eden zorlu bir eylem.

 

Beklemek belki de hayatın ta kendisi, gerçeği, öznesiydi.

Daha en başta başlıyorduk esir düşmeye ve ilk esareti bizim için bizi bekleyenler yaşıyordu. Herkes telaş içinde doğacak çocuğu bekliyordu. Kız mı, Erkek mi? Sorusuna çoktan yanıt bulunmuştu ama onu anlamak için bile 4 ay beklemek gerekiyordu.

                Büyümeyi bekledik sonra, imrendiğimiz büyükler gibi olmayı kıymetini bilmediğimiz çocukluğumuzla değiştik. Okulu bekledik, okul yolunda arkadaş, arkadaşla beraber otobüs bekledik. Sınavı bekledik ve ardından sonucunu, bitirmeyi bekledik okulu bitimine dair hayaller kurarak…

Hayalini kurduğumuz gerçekleri bekledik, işi, aşı, aşkı bekledik. Sözler bekledik tutulsun diye dualar ettiğimiz ya da ağızdan dökülen iki kelime hasret yıllar edindiğimiz.

Kimselere söyleyemediğimiz beklentilerimiz oldu kimi zaman, bizi içten içe tüketen.

Beklemek işte beklemek, beklemeye sabrı eklemek…

                Beklerken mi öğrendik sabretmeyi yoksa sabrettiğimiz için mi bu kadar çok bekledik? Asıl olana yol muydu yolcu mu? Yoksa asıl olan varmaya çalıştığımız, beklediğimiz varlık mıydı, yokluk mu…

Bence iki yol vardı; isyan ve sabır. Beklemek isyanın ve sabrın köşe taşıydı, yol ayrımıydı.

Beklemek eylem, sabretmek umuttu. Sabrın varsa beklersin yoksa her ikisi de olmazdı. Ruhun olgunlaşmasıydı ve umutla beklemekti olmasını istediğini. Umutla beklemeyi bilmek, merhabaya uzanan elin boş kalmamasıydı.

Beklenen her neyse, sonucu mutlu olacak iyi olacak diye beklemek gerek. Yoksa insan zorlar kendini, üzülür, çaresizlik duygusu sarar tüm bedenini, hayat çekilmez olur, yaşanmaz olur. Karanlık, isli ve soğuk olur. Duygular hissiz kalır karanlıkta. Hissiz olunca terk eder seni heyecanın, enerjin, üretkenliğin, başarın….

Sabret diyenlere inat atarsın kendini sokaklara, burun kıvırırsın sana akıl vermeye çalışanlara ve “güçlüyüm” diye hem kendine hem de kendini bilene yalan söylersin. Ne kadar yalan söylersen söyle beklediğin sabretmezsen gelmez sana. Gelse de kalmaz. Hakettin mi sandın yalanlarla… Kabullenmek istersin aslında “yeter” diyemediğin için kabullenmek. Bahaneler bulursun, uydurursun, bağırırsın, ağlarsın, uyursun, uykusuz kalırsın, karnına anlamsız ağrılar girer, susarsın, konuşmaya çalışır yine susarsın, kusarsın yine de unutamazsın…

                Sabretmek öğretir insana etten kemikten yapılmış aciz bedenini tüm kötülüklere karşı nasıl taşa dönüştüreceğini. Her beklentinin her kazanımın ya da her kaybedişin aslında biraz da kazanç olduğunu sabretmek öğretir sana.

                Çok mu dağıldım bilemedim, bağlayalım usulca.

                Şems diyor ki;

“Sabretmek, öylece durup beklemek değil, ileri görüşlü olmak demektir. Dikene bakınca gülü, geceye bakınca gündüzü tahayyül edebilmektir. Ve bilinmelidir ki gökteki ayın hilalden dolunaya varması için zaman gerekir.

Biz de bilsek ya büyük büyük lokmaların tıkayacağını bizi, daha zevk ve daha güzellik için küçük lokmalara ihtiyacımız olduğunu bilip sabretsek ya.

Bütün kapılar kapansa bile, sonunda O sana kimsenin bilmediği gizli bir yol açar. Sen şu anda göremesen de dar geçitler ardında nice cennet bahçeleri var…”     

Selametle..

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.