KONYADA ŞEB-İ ARUS COŞKUSU
Konyada Şeb-İ Arus Coşkusu
24 Aralık 2010 Cuma 00:00
Hz. Mevlana'nın 737. Vuslat Yıl dönümü etkinlikleri devletin zirvesini Konya'da buluşturdu.
7 Aralıkta başlayan etkinliklerin son gününde gerçekleştirilen Şeb-i Arus törenine, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım, Sanayi ve Ticaret Bakanı Nihat Ergün, Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu, YÖK Başkanı Prof. Dr. Yusuf Ziya Özcan, Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez, RTÜK Başkanı Prof Dr. Davut Dursun ve çok sayıda ülkenin Ankara büyükelçileri ile yerli, yabancı turistler katıldı.
Vatandaşların yoğun ilgi gösterdiği Şeb-i Arus töreni öncesinde salon tamamen doldu. Yoğun ilgi nedeniyle salona sandalyeler getirildi.
Vatandaşların yoğun ilgi gösterdiği Şeb-i Arus töreni öncesinde salon tamamen doldu. Yoğun ilgi nedeniyle salona sandalyeler getirildi.
Mevlana Kültür Merkezi'nde Ahmet Özhan'ın konresi ile başlayan törenlere Başbakan Erdoğan ile birlikte CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu genel başkan sıfatıyla ilk kez katıldı. Mevlana Kültür Merkezi'ne önce Başbakan Erdoğan geldi. Daha sonra gelen CHP Lideri Kılıçdaroğlu, Başbakan Erdoğan ile tokalaştı.
Tören Ahmet Özhan'ın konseri ile başladı. Açılış konuşmasını Konya Büyükşehir Belediye Başkanı Tahir Akyürek'in yaptığı gecede Konya Valisi Aydın Nezih Doğan kısa bir selamlama konuşması yaptı.
GÜNAY: ONUN DERDİ İNSANI KAZANMAKTIR
Vali Doğan'ın ardından kürsüye gelen Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay konuşmasına, dün kutlanan 10 muharrem nedeniyle ''insanlığın büyük yol göstericisi Hz. Muhammed Mustafa ve onun en sevgilisi Hz. Ali'nin oğlu Hz.Hüseyin''i yad ederek başladı.
Bugün burada Asya coğrafyasının ve insanlık ailesinin en büyük isimlerinden birisini, Celaleddin-i Rumi'yi anmak için toplandıklarını ifade eden Günay, şunları kaydetti:
''Celaleddin-i Rumi 700 yıl önce yazdıkları ve söyledikleriyle bugün hala insanlığa yol gösteren gerçek bir bilgin, mutasavvıf ve alim şairdir. Anadolu'nun bozkırından bir tasavvuf ehlinin bugünden 700 yıl önce ardı ardına sıraladığı mısraların bugün hala insanlığın hafızasında özel bir yer tutmasının sebebi nedir? Yaradanı ve onun yarattıklarını anlamaya duyulan sonsuz, sınırsız, karşı koyulmaz, tarif edilmez bir duygu. Bir aşk duygusu... Fuzuli'ye de 'aşk imiş alemde her ne var ise' dedirttiren o derin duygu. Sonsuzluktur aşk... Ve sürer sonsuza dek... Aşık asra asla zincirlenmeyecek. Er geç çıkageldiğinde mahşer günümüz mahkum olacak aşksız kalmışsa yürek...''
Günay, Yunus Emre'nin ''Yaradılanı hoş gördük yaradandan ötürü'' sözünü anımsatarak, ''Yunun Emre'nin dediği gibi Mevlana Celaleddin Rumi'nin bütün yazdıkları, anlattıkları, söyledikleri de yaradana duyulan sonsuz sevgi ve onun yarattıklarına duyulan saygı ve hoşgörünün dışa yansıması, tezahürüdür'' dedi.
Celaleddin Rumi'nin insanları dillerine, inançlarına, menşelerine, meşreplerine göre ayırmadığını dile getiren Günay, şöyle konuştu:
''O, kimsenin yüzüne umut kapısını kapatmaz. Onun derdi insanı kazanmaktır, gönül kazanmaktır, dost kazanmaktır. 'Görünürüm, saklanırım, işte buyum. Müslüman, Hristiyan, Musevi olurum, kalbim yerleşsin diye her bir yüreğe, ben kendim de her gün yeni bir suret olurum'. Celaleddin Rumi insanlığın 21. yüzyılda hala ihtiyaç duyduğu ve anlamaya çalıştığı bir öğretiyi, birlik öğretisini, yüzyıllar öncesinden bize duyurmaya çalışan gerçek bir bilginin sesidir. Dünyada nice diller var. Ama hepsinin de anlamı bir. 'Sen kapları, testileri hele bir kır. Sular nasıl bir yol tutar gider. Hele birliğe ulaş, hırı, gürü, savaşı bırak. Can nasıl koşar bunu canlara iletir'. Bugün hala hepimizin bu birlik çağrısından öğrenecekleri var.''
Günay, Mevlana'nın barış, birlik ve hoşgörü çağrısının iki cihanda herkesin kılavuzu olmasını diledi.
Bugün burada Asya coğrafyasının ve insanlık ailesinin en büyük isimlerinden birisini, Celaleddin-i Rumi'yi anmak için toplandıklarını ifade eden Günay, şunları kaydetti:
''Celaleddin-i Rumi 700 yıl önce yazdıkları ve söyledikleriyle bugün hala insanlığa yol gösteren gerçek bir bilgin, mutasavvıf ve alim şairdir. Anadolu'nun bozkırından bir tasavvuf ehlinin bugünden 700 yıl önce ardı ardına sıraladığı mısraların bugün hala insanlığın hafızasında özel bir yer tutmasının sebebi nedir? Yaradanı ve onun yarattıklarını anlamaya duyulan sonsuz, sınırsız, karşı koyulmaz, tarif edilmez bir duygu. Bir aşk duygusu... Fuzuli'ye de 'aşk imiş alemde her ne var ise' dedirttiren o derin duygu. Sonsuzluktur aşk... Ve sürer sonsuza dek... Aşık asra asla zincirlenmeyecek. Er geç çıkageldiğinde mahşer günümüz mahkum olacak aşksız kalmışsa yürek...''
Günay, Yunus Emre'nin ''Yaradılanı hoş gördük yaradandan ötürü'' sözünü anımsatarak, ''Yunun Emre'nin dediği gibi Mevlana Celaleddin Rumi'nin bütün yazdıkları, anlattıkları, söyledikleri de yaradana duyulan sonsuz sevgi ve onun yarattıklarına duyulan saygı ve hoşgörünün dışa yansıması, tezahürüdür'' dedi.
Celaleddin Rumi'nin insanları dillerine, inançlarına, menşelerine, meşreplerine göre ayırmadığını dile getiren Günay, şöyle konuştu:
''O, kimsenin yüzüne umut kapısını kapatmaz. Onun derdi insanı kazanmaktır, gönül kazanmaktır, dost kazanmaktır. 'Görünürüm, saklanırım, işte buyum. Müslüman, Hristiyan, Musevi olurum, kalbim yerleşsin diye her bir yüreğe, ben kendim de her gün yeni bir suret olurum'. Celaleddin Rumi insanlığın 21. yüzyılda hala ihtiyaç duyduğu ve anlamaya çalıştığı bir öğretiyi, birlik öğretisini, yüzyıllar öncesinden bize duyurmaya çalışan gerçek bir bilginin sesidir. Dünyada nice diller var. Ama hepsinin de anlamı bir. 'Sen kapları, testileri hele bir kır. Sular nasıl bir yol tutar gider. Hele birliğe ulaş, hırı, gürü, savaşı bırak. Can nasıl koşar bunu canlara iletir'. Bugün hala hepimizin bu birlik çağrısından öğrenecekleri var.''
Günay, Mevlana'nın barış, birlik ve hoşgörü çağrısının iki cihanda herkesin kılavuzu olmasını diledi.
KILIÇDAROĞLU: ''MEVLANA, HALKA YAKINLIK İSTER''
CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, etkinlikte yaptığı konuşmada, büyük bir inanç adamının, büyük bir düşünürün ve büyük bir hoş görü abidesinin manevi huzurunda olmaktan duyduğu mutluluğu ifade etti. Mevlana'nın, ölüm gününü 'Yeniden doğuş günü' olarak kabul ettiğini ve cenazesinde ağlayıp feryat edilmemesini vasiyet ettiğini belirten Kılıçdaroğlu, Mevlana'nın cenazesine, her inanç grubundan çok kalabalık insan toplulukları katıldığını vurguladı.
Kılıçdaroğlu, Mevlana'nın, ölüm gününde sevdiğine kavuştuğunu, Allah ile buluştuğu için 'Şebi Arus-Düğün Gecesi' denildiğini, bu gecenin ''Vuslat Gecesi'' adını almasının da bundan kaynaklandığına işaret etti.
Kemal Kılıçdaroğlu, Mevlana'nın bütün hayatını ''Hamdım, piştim, yandım'' sözleriyle özetlediğini anımsatarak, şöyle konuştu:
''Mevlana, gönüllerimizde yaşamaktadır. Mevlana, Anadolu aydınlanmasının öncüleri olan Şeyh Edebali, Hacı Bektaş Veli ve Yunus Emre'nin de çağdaşıdır. Sahip olduğumuz manevi değerlerimiz bu yüce şahsiyetlerle şekillenmiştir. Tevazu, sevgi ve hoşgörü, Mevlana'nın en belirgin hayat çizgisi olmuştur. Nitekim Mevlana denilince hoşgörü ve sevgi hatırlanır. İslam'ın yüksek ahlak kurallarını, onun kadar insanlığa yansıtan çok azdır. Mevlana bütün çağların en büyük manevi önderlerindendir. Onun örnek kişiliğinin özellikleri eşsiz söz ve şiirleri hala milyonlarca kalbe tüm tazeliğiyle heyecan vermektedir.''
Kılıçdaroğlu, ''Şayet Mevlana'nın öğretilerindeki yüksek insani ve ahlaki değerler tüm dünya tarafından kabul görseydi düşmanlıklar, savaşlar, şiddetler ve vahşetler asla olmazdı'' dedi.
Mevlana'nın, mal, mülk, makam ve şöhret gibi dünyanın geçiciliğine ve çekiciliğine aldanmadığına dikkati çeken Kılıçdaroğlu, onun yalnız Allah'a kul olduğunu, asla kula kulluk etmediğini vurguladı.
Kılıçdaroğlu, Mevlana'nın, yöneticilerin halka yakın olmasını ve halktan birisi gibi davranmalarını istediğini belirterek, şunları kaydetti:
''Mevlana, yöneticilerin, zulüm ve haksızlıktan uzak durması gerektiğini şu sözlerle belirtir, 'Ey yönetici, senin hükmün adalettir, azgınlık değil. Kendine yapılmasını istemediğin bir şeyi başkasına nasıl reva görürsün. Size ne diyeyim. Çoban ol demişler, kurt oluyorsunuz. Bekçilik et demişler, hırsızlığa kalkıyorsunuz'. Mevlana, 'Adalet tek yüce şeydir, tek değerli bir incidir. İstekleri, dilekleri koruyan adalettir, geceleri damlarda sopalarını vuran bekçiler değil' der ve adaletin herkese hakkını vermekten geçtiğini söyler''
''MEVLANA İNSANLIK ONURUNUN İNCİTİLMESİNE KARŞI OLMUŞTUR''
Kılıçdaroğlu, Mevlana'nın insanlık onurunun incitilmesine daima karşı olduğunu belirterek, ''Sadaka yoksulu yakmak, şefkat gözleyen gözü kör etmek değildir'' dediğini anımsattı. Mevlana'nın en belirgin özelliğinin tevazu ve hoşgörü olduğunu, insanları dil, din, ırk ve renk bakımından ötekileştirerek düşmanlığı körükleyen anlayışa karşı durduğuna işaret etti.
Mevlana'ya göre sevgi ve hoşgörüyle aşılmayacak kapının olmadığını vurgulayan Kılıçdaroğlu ''Bu vuslat gecesinde, bizler sonsuz sevgi üretilen bu topraklarda, kin ve nefret eken her türlü girişime karşı çıktığımız gün Mevlana'nın büyük mirasına layık olduğumuzu ispat etmiş olacağız'' diye konuştu.
Kılıçdaroğlu, Mevlana'nın, ölüm gününde sevdiğine kavuştuğunu, Allah ile buluştuğu için 'Şebi Arus-Düğün Gecesi' denildiğini, bu gecenin ''Vuslat Gecesi'' adını almasının da bundan kaynaklandığına işaret etti.
Kemal Kılıçdaroğlu, Mevlana'nın bütün hayatını ''Hamdım, piştim, yandım'' sözleriyle özetlediğini anımsatarak, şöyle konuştu:
''Mevlana, gönüllerimizde yaşamaktadır. Mevlana, Anadolu aydınlanmasının öncüleri olan Şeyh Edebali, Hacı Bektaş Veli ve Yunus Emre'nin de çağdaşıdır. Sahip olduğumuz manevi değerlerimiz bu yüce şahsiyetlerle şekillenmiştir. Tevazu, sevgi ve hoşgörü, Mevlana'nın en belirgin hayat çizgisi olmuştur. Nitekim Mevlana denilince hoşgörü ve sevgi hatırlanır. İslam'ın yüksek ahlak kurallarını, onun kadar insanlığa yansıtan çok azdır. Mevlana bütün çağların en büyük manevi önderlerindendir. Onun örnek kişiliğinin özellikleri eşsiz söz ve şiirleri hala milyonlarca kalbe tüm tazeliğiyle heyecan vermektedir.''
Kılıçdaroğlu, ''Şayet Mevlana'nın öğretilerindeki yüksek insani ve ahlaki değerler tüm dünya tarafından kabul görseydi düşmanlıklar, savaşlar, şiddetler ve vahşetler asla olmazdı'' dedi.
Mevlana'nın, mal, mülk, makam ve şöhret gibi dünyanın geçiciliğine ve çekiciliğine aldanmadığına dikkati çeken Kılıçdaroğlu, onun yalnız Allah'a kul olduğunu, asla kula kulluk etmediğini vurguladı.
Kılıçdaroğlu, Mevlana'nın, yöneticilerin halka yakın olmasını ve halktan birisi gibi davranmalarını istediğini belirterek, şunları kaydetti:
''Mevlana, yöneticilerin, zulüm ve haksızlıktan uzak durması gerektiğini şu sözlerle belirtir, 'Ey yönetici, senin hükmün adalettir, azgınlık değil. Kendine yapılmasını istemediğin bir şeyi başkasına nasıl reva görürsün. Size ne diyeyim. Çoban ol demişler, kurt oluyorsunuz. Bekçilik et demişler, hırsızlığa kalkıyorsunuz'. Mevlana, 'Adalet tek yüce şeydir, tek değerli bir incidir. İstekleri, dilekleri koruyan adalettir, geceleri damlarda sopalarını vuran bekçiler değil' der ve adaletin herkese hakkını vermekten geçtiğini söyler''
''MEVLANA İNSANLIK ONURUNUN İNCİTİLMESİNE KARŞI OLMUŞTUR''
Kılıçdaroğlu, Mevlana'nın insanlık onurunun incitilmesine daima karşı olduğunu belirterek, ''Sadaka yoksulu yakmak, şefkat gözleyen gözü kör etmek değildir'' dediğini anımsattı. Mevlana'nın en belirgin özelliğinin tevazu ve hoşgörü olduğunu, insanları dil, din, ırk ve renk bakımından ötekileştirerek düşmanlığı körükleyen anlayışa karşı durduğuna işaret etti.
Mevlana'ya göre sevgi ve hoşgörüyle aşılmayacak kapının olmadığını vurgulayan Kılıçdaroğlu ''Bu vuslat gecesinde, bizler sonsuz sevgi üretilen bu topraklarda, kin ve nefret eken her türlü girişime karşı çıktığımız gün Mevlana'nın büyük mirasına layık olduğumuzu ispat etmiş olacağız'' diye konuştu.
ERDOĞAN: "BU MEMLEKET SEVGİNİN VATANI"
Konuşmasına ''Rahman ve rahim olan Allah'ın adıyla' diye başlayan Başbakan Recep Erdoğan ise, Şeb-i Arus'da, Mevlana'nın huzurunda olmanın kendileri için büyük mutluluk olduğunu belirterek, ''Allah'a hamdolsun ki, manevi haritası baştan başa hazinelerle dolu bir medeniyetin evlatlarıyız ve sahip olduğumuz mirasın şuuruyla buradayız''dedi. Mevlana'nın 'gel' çağrısına uyarak dünyanın dört bir yanından, her yıl yüz binlerce insanın Konya'ya geldiğini ve burada ruhunu dinlendirdiğini, vahdet denizine daldığını ifade eden Başbakan, şunları söyledi:
''Hazreti Mevlana'nın eserlerinden yayılan ışık dünyamızı her gün daha çok aydınlatıyor. Şeb-i Arus, yani kavuşma gecesi sadece burada, Konya'da, sadece ülkemizde Türkiye'de değil, doğudan, batıya dünyanın pek çok köşesinde giderek artan bir ilgiyle idrak ediliyor. Ben, burada Konya Büyükşehir Belediyemize ayrıca teşekkür ediyorum. Çünkü mesneviyi 20 dile tercüme ettiler. Şimdi 21'cisi Yunanca olarak hazırlanıyor. Bu nedir? Mevlanayı dünyaya tanıtmaktır. Eserlerini tanıtmaktır. Bizler de bu mana etrafında yüreklerimizi bir araya getirmekle, buradan bütün insanlığa, bütün mahlukata, sevginin, aşkın, muhabbetin mesajını ulaştırmış oluyoruz.
Burası Allah dostlarının otağıdır, burası gönül erlerinin ocağıdır. Bu Şeb-i Arus'da Hazreti Şems'in, Hazreti Mevlana'nın diyarından bütün dünyaya, bütün insanlığa selam olsun. Ortak paydalarımız var. Yunus Emre'nin, Hacı Bayram Veli'nin, Hacı Bektaş-ı Veli'nin, Akşemsettin'in, Eşrefoğlu Rumi'nin, İbrahim Hakkı'nın, Niyazi Mısri'nin diyarından bütün yaratılmışlara selam olsun.''
''DAİMA HAK VE HAKİKATTEN YANA DURMAYA DEVAM EDECEĞİZ''
Hazreti Mevlana'yı, yüzyıllardır, gecenin karanlığında yolları aydınlatan ''parlak bir ay'' olduğunu belirten Başbakan Erdoğan, bu aşk yolunda yürüyenlerin, dün olduğu gibi bugünde, Yunus Emre'nin ifadesiyle, yaratılanı yaratan'dan dolayı sevdiklerini, 72 millete bir gözle baktıklarını ve yeryüzünde daima adaleti temsil ettiklerini vurguladı. Binlerce hikmetin gizlendiği divan edebiyatı ve binlerce sırrın saklandığı halk edebiyatının, şiirlerin, şarkıların, manilerin, masalların yüzyıllardır hep bu gerçeği anlattığını kaydeden Erdoğan, şöyle konuştu:
''Hazreti Mevlana'nın kandilini uyandırdığı Mevlevi dergahları yüzyıllarca sadece bu topraklarda değil, Kudüs'ten Bosna'ya, Selanik'ten Trablus'a, Şam'dan Bağdat'a, Üsküp'ten Mostar'a büyük bir aşkla farklı kavimleri, farklı dilleri, farklı toplumları aynı ruh ve mana potasında eritmişlerdir. O Mevlevi dergahları, tıpkı Hacı Bektaş-ı Veli'nin kandilini tutuşturduğu Bektaşi dergahları gibi, tıpkı Ahi Evran'ın kurduğu Ahi teşkilatı gibi, tıpkı Nizamiye medreseleri gibi sadece insanların ruhlarını terbiye ile kalmamış, aynı zamanda sanat, edebiyat ve musiki merkezi gibi yüzlerce yıl insanlığa hizmet etmişlerdir.
Hazreti Mevlana bütün eserlerinin özeti olarak -az önce de ifade edildi- 'hamdım, yandım, piştim' derken bize aslında aşk yolunun reçetesini gösteriyor. Bu aşk yolundan Ferhat gibi sevda ile gittiğimiz içindir ki dağları deldik. Mesele Ferhat olmak ve Şirin'e kavuşmaktır. Bugün de insani değerleri savunmak adına bütün insanlığa söyleyecek sözlerimiz var. Bu aşk yolunda sevda ile mesafe aldığımız içindir ki bugün bütün dünyada hakikatin sesi daha çok duyuluyor. Bu yoldan gittiğimiz içindir ki, bütün dünyanın var gücüyle üstümüze geldiği zamanlarda bile ruhlarımızı kimse esir almaya muktedir olamıyor. İnşallah daima 'istikamet' üzere olacağız, daima hak ve hakikatten yana durmaya devam edeceğiz.
Bu 'vuslat gecesinin', bu 'büyük kavuşmanın', bir tören olarak görülmemesi gerekiyor. Zira bu gece, gecelerden bir gece değildir. Bu gece 'hayat', 'ölüm' ve 'ebedi hayat' üzerine düşünerek değerlendirmek zorunda olduğumuz, ''hesaba çekilmeden kendimizi hesaba çekmemiz gereken'' bir gecedir. Unutmayalım ki kaynağından aldığı ışığı bize yansıtan Hazreti Mevlana'nın yolu hayat kitabı olan, alemi nuruyla aydınlatan Kuran'ın yoludur. O, bizzat kendi yolunu, 'ben Kuran'ın kölesiyim, Hazreti Muhammed'in ayağının tozuyum' diye tanımlamıştır. Öyleyse ışığın kaynağı, memba-ı o ulvi kitaptır. O yolun kılavuzu kainatın efendisi, efendimizdir.''
''KENDİNİ BAŞKALARINDAN ÜSTÜN GÖRMEK ASLA KABUL EDİLEMEZ''
Türkiye'nin ve Türk Milletinin 'ruh kökü'nün Mevlana ve onun gibi olanların irfan ve ilimleriyle mayalandığına işaret eden Başbakan Erdoğan, Sema ve Semahın yüzyıllardır insanlara birlik denizini anlattığını, bunun hep böyle olması gerektiğini kaydetti.
Erdoğan, ''Bugün burada, bütün farklılıklar, bütün renkler, bütün kokular birlik içinde erimiştir. Burada, hakikati kendi tekelinde görmek, kendisi gibi düşünmeyenleri yok saymak, kendini başkalarından üstün görmek asla kabul edilemez. Bu bir ideoloji değil; bu bir inançtır, bu bir hayat felsefesidir, bu bir medeniyettir. Bu inancın, bu medeniyetin kaynağı hiç şüphesiz, tartışmasız Kuran'dır''dedi.
Başbakan sözlerini şöyle sürdürdü:
''Bakınız, sadece şu iki temel prensiple bütün insanlığın yaralarının şifa bulmasına yeter; Bir topluluğa olan kininiz sizi adaletten alıkoymasın- Maide 8, Yeryüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık çıkarmayın- Hud 85.
''Hazreti Mevlana'nın eserlerinden yayılan ışık dünyamızı her gün daha çok aydınlatıyor. Şeb-i Arus, yani kavuşma gecesi sadece burada, Konya'da, sadece ülkemizde Türkiye'de değil, doğudan, batıya dünyanın pek çok köşesinde giderek artan bir ilgiyle idrak ediliyor. Ben, burada Konya Büyükşehir Belediyemize ayrıca teşekkür ediyorum. Çünkü mesneviyi 20 dile tercüme ettiler. Şimdi 21'cisi Yunanca olarak hazırlanıyor. Bu nedir? Mevlanayı dünyaya tanıtmaktır. Eserlerini tanıtmaktır. Bizler de bu mana etrafında yüreklerimizi bir araya getirmekle, buradan bütün insanlığa, bütün mahlukata, sevginin, aşkın, muhabbetin mesajını ulaştırmış oluyoruz.
Burası Allah dostlarının otağıdır, burası gönül erlerinin ocağıdır. Bu Şeb-i Arus'da Hazreti Şems'in, Hazreti Mevlana'nın diyarından bütün dünyaya, bütün insanlığa selam olsun. Ortak paydalarımız var. Yunus Emre'nin, Hacı Bayram Veli'nin, Hacı Bektaş-ı Veli'nin, Akşemsettin'in, Eşrefoğlu Rumi'nin, İbrahim Hakkı'nın, Niyazi Mısri'nin diyarından bütün yaratılmışlara selam olsun.''
''DAİMA HAK VE HAKİKATTEN YANA DURMAYA DEVAM EDECEĞİZ''
Hazreti Mevlana'yı, yüzyıllardır, gecenin karanlığında yolları aydınlatan ''parlak bir ay'' olduğunu belirten Başbakan Erdoğan, bu aşk yolunda yürüyenlerin, dün olduğu gibi bugünde, Yunus Emre'nin ifadesiyle, yaratılanı yaratan'dan dolayı sevdiklerini, 72 millete bir gözle baktıklarını ve yeryüzünde daima adaleti temsil ettiklerini vurguladı. Binlerce hikmetin gizlendiği divan edebiyatı ve binlerce sırrın saklandığı halk edebiyatının, şiirlerin, şarkıların, manilerin, masalların yüzyıllardır hep bu gerçeği anlattığını kaydeden Erdoğan, şöyle konuştu:
''Hazreti Mevlana'nın kandilini uyandırdığı Mevlevi dergahları yüzyıllarca sadece bu topraklarda değil, Kudüs'ten Bosna'ya, Selanik'ten Trablus'a, Şam'dan Bağdat'a, Üsküp'ten Mostar'a büyük bir aşkla farklı kavimleri, farklı dilleri, farklı toplumları aynı ruh ve mana potasında eritmişlerdir. O Mevlevi dergahları, tıpkı Hacı Bektaş-ı Veli'nin kandilini tutuşturduğu Bektaşi dergahları gibi, tıpkı Ahi Evran'ın kurduğu Ahi teşkilatı gibi, tıpkı Nizamiye medreseleri gibi sadece insanların ruhlarını terbiye ile kalmamış, aynı zamanda sanat, edebiyat ve musiki merkezi gibi yüzlerce yıl insanlığa hizmet etmişlerdir.
Hazreti Mevlana bütün eserlerinin özeti olarak -az önce de ifade edildi- 'hamdım, yandım, piştim' derken bize aslında aşk yolunun reçetesini gösteriyor. Bu aşk yolundan Ferhat gibi sevda ile gittiğimiz içindir ki dağları deldik. Mesele Ferhat olmak ve Şirin'e kavuşmaktır. Bugün de insani değerleri savunmak adına bütün insanlığa söyleyecek sözlerimiz var. Bu aşk yolunda sevda ile mesafe aldığımız içindir ki bugün bütün dünyada hakikatin sesi daha çok duyuluyor. Bu yoldan gittiğimiz içindir ki, bütün dünyanın var gücüyle üstümüze geldiği zamanlarda bile ruhlarımızı kimse esir almaya muktedir olamıyor. İnşallah daima 'istikamet' üzere olacağız, daima hak ve hakikatten yana durmaya devam edeceğiz.
Bu 'vuslat gecesinin', bu 'büyük kavuşmanın', bir tören olarak görülmemesi gerekiyor. Zira bu gece, gecelerden bir gece değildir. Bu gece 'hayat', 'ölüm' ve 'ebedi hayat' üzerine düşünerek değerlendirmek zorunda olduğumuz, ''hesaba çekilmeden kendimizi hesaba çekmemiz gereken'' bir gecedir. Unutmayalım ki kaynağından aldığı ışığı bize yansıtan Hazreti Mevlana'nın yolu hayat kitabı olan, alemi nuruyla aydınlatan Kuran'ın yoludur. O, bizzat kendi yolunu, 'ben Kuran'ın kölesiyim, Hazreti Muhammed'in ayağının tozuyum' diye tanımlamıştır. Öyleyse ışığın kaynağı, memba-ı o ulvi kitaptır. O yolun kılavuzu kainatın efendisi, efendimizdir.''
''KENDİNİ BAŞKALARINDAN ÜSTÜN GÖRMEK ASLA KABUL EDİLEMEZ''
Türkiye'nin ve Türk Milletinin 'ruh kökü'nün Mevlana ve onun gibi olanların irfan ve ilimleriyle mayalandığına işaret eden Başbakan Erdoğan, Sema ve Semahın yüzyıllardır insanlara birlik denizini anlattığını, bunun hep böyle olması gerektiğini kaydetti.
Erdoğan, ''Bugün burada, bütün farklılıklar, bütün renkler, bütün kokular birlik içinde erimiştir. Burada, hakikati kendi tekelinde görmek, kendisi gibi düşünmeyenleri yok saymak, kendini başkalarından üstün görmek asla kabul edilemez. Bu bir ideoloji değil; bu bir inançtır, bu bir hayat felsefesidir, bu bir medeniyettir. Bu inancın, bu medeniyetin kaynağı hiç şüphesiz, tartışmasız Kuran'dır''dedi.
Başbakan sözlerini şöyle sürdürdü:
''Bakınız, sadece şu iki temel prensiple bütün insanlığın yaralarının şifa bulmasına yeter; Bir topluluğa olan kininiz sizi adaletten alıkoymasın- Maide 8, Yeryüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık çıkarmayın- Hud 85.
İşte biz asırlar boyu bu büyük manevi mirasa, bu temel ilkelere sahip çıktığımız içindir, ki bu memleket bize sevginin, bize muhabbetin, bize kardeşliğin vatanı olmuştur. Allah'ın izniyle sonsuza kadar da öyle olacaktır. Bu inançla, bizler daima birbirimizin ellerinden tutacağız. Bu inançla, bizler daima kim düşerse onun elinden tutup kaldıracağız. Hiçbir güç bu büyük çınarın köklerine dokunamayacak, hiçbir tuzak, hiçbir fitne bu kardeşlik iklimini bozmaya muktedir olamayacaktır. Israrla, azimle, aşkla bu anlayışı temsil etmeye, yeryüzünün neresinde olursa olsun insani değerleri savunmaya, takatimiz dermanımız oranında hakkı tutup kaldırmaya devam edeceğiz. Hiçbir zaman nefislerimizi, gelip geçici makam ve mevkilerimizi 'hakikat'in önüne bir duvar olarak çıkarmayacağız. Topraktan geldik, yine toprağa gideceğiz. Bizim gibi düşünmeyenleri hiçbir zaman bizim gibi düşünmeye zorlamayacağız. Keza, kimsenin hukukunu çiğnemeyeceğimiz gibi hiç kimseye de kendi hukukumuzu çiğnetmeyeceğiz.''
''KEMİKLEŞMİŞ ÖNYARGILARI, ASABİYETİ, ÖFKEYİ, KİNİ, SEVGİSİZLİĞİ BİR TARAFA BIRAKALIM''
Asırlar önce dile dökülen, kaleme alınan Mevlana'nın eserlerinin bugün de büyük sanatkarlara ilham kaynağı olmaya devam ettiğini belirten Erdoğan, insanlığın dün olduğu gibi bugün de yitik manayı, hikmeti ve irfanı aradığını ifade etti.
İnsanlığın sınavının eskisinden çok daha zorlaştığını vurgulayan Başbakan Erdoğan, insan hayatında maddenin egemenliği arttıkça ruhların susuzluğunun da arttığını dile getirdi. Bütün insanlığın, hasretle ve özlemle bu susuzluğa çare aradığına dikkati çeken Erdoğan, şöyle devam etti:
''Refah seviyesinin artması her zaman iç huzurunu, kalp ferahlığını, gönül zenginliğini beraberinde getirmiyor. İletişim araçlarının artmış olması insanın kalbine erişmemize yetmiyor. Öyleyse bu kavuşma gecesinde, bu düğün gecesinde, bu vuslat vaktinde yeniden dirilmenin yolunu bulalım. Madem 'bugün yeni bir gün, yeni şeyler söylememiz gerekiyor', öyleyse kemikleşmiş önyargıları, asabiyeti, öfkeyi, sevgisizliği bir tarafa bırakalım. Kimsenin, ama kimsenin kalbini kırmayalım ve herkesin iyiliğini, mutluluğunu dileyelim.''
Dün ''Aşura'' günü nedeniyle İstanbul'da düzenlenen törene katıldığını anımsatan Erdoğan, ''Bugün Şeb-i Arus'u idrak ediyoruz. Hazreti Hüseyin ve beraberindeki masumlar Kerbela'da mübarek canları pahasına hakkın ve hakikatin nasıl savunacağını tüm insanlığa göstermiştir'' diye konuştu.
Erdoğan, Mevlana'nın, bugünü Şeb-i Arus olarak nitelendirirken ezeli hakikat ve ilahi aşk karşısında makamların, mevkilerin ne kadar fani ve geçici olduğunu anlattığını da kaydetti.
''KEMİKLEŞMİŞ ÖNYARGILARI, ASABİYETİ, ÖFKEYİ, KİNİ, SEVGİSİZLİĞİ BİR TARAFA BIRAKALIM''
Asırlar önce dile dökülen, kaleme alınan Mevlana'nın eserlerinin bugün de büyük sanatkarlara ilham kaynağı olmaya devam ettiğini belirten Erdoğan, insanlığın dün olduğu gibi bugün de yitik manayı, hikmeti ve irfanı aradığını ifade etti.
İnsanlığın sınavının eskisinden çok daha zorlaştığını vurgulayan Başbakan Erdoğan, insan hayatında maddenin egemenliği arttıkça ruhların susuzluğunun da arttığını dile getirdi. Bütün insanlığın, hasretle ve özlemle bu susuzluğa çare aradığına dikkati çeken Erdoğan, şöyle devam etti:
''Refah seviyesinin artması her zaman iç huzurunu, kalp ferahlığını, gönül zenginliğini beraberinde getirmiyor. İletişim araçlarının artmış olması insanın kalbine erişmemize yetmiyor. Öyleyse bu kavuşma gecesinde, bu düğün gecesinde, bu vuslat vaktinde yeniden dirilmenin yolunu bulalım. Madem 'bugün yeni bir gün, yeni şeyler söylememiz gerekiyor', öyleyse kemikleşmiş önyargıları, asabiyeti, öfkeyi, sevgisizliği bir tarafa bırakalım. Kimsenin, ama kimsenin kalbini kırmayalım ve herkesin iyiliğini, mutluluğunu dileyelim.''
Dün ''Aşura'' günü nedeniyle İstanbul'da düzenlenen törene katıldığını anımsatan Erdoğan, ''Bugün Şeb-i Arus'u idrak ediyoruz. Hazreti Hüseyin ve beraberindeki masumlar Kerbela'da mübarek canları pahasına hakkın ve hakikatin nasıl savunacağını tüm insanlığa göstermiştir'' diye konuştu.
Erdoğan, Mevlana'nın, bugünü Şeb-i Arus olarak nitelendirirken ezeli hakikat ve ilahi aşk karşısında makamların, mevkilerin ne kadar fani ve geçici olduğunu anlattığını da kaydetti.
Şeb-i Arus sema gösterisiyle sona erdi.
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2010 Haber Bölge
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.