ÜSTADA SÖYLEYEMEDİKLERİM
Abdullah Güdendede
13 Kasım 2014 Perşembe 10:37
Üstadın adını duymak bile aslında söyle bir geçmişe gidip heyecanlı ve arayışlar içinde olduğumuz üniversite yıllarını hatırlamaya yetti. Bilgiye açtık ve bir o kadar da ürkektik. Öyle değil midir? Aileler yavrularını üniversite yollarken toplumsal hafızalarından silemedikleri çatışma günleri hep bir kâbus gibi hatırlanır. Özellikle Anadoludan gidip bir anda tüm inanç değerlerine yabancılaşan, kültüründen uzaklaşan üniversiteli genç örnekleri dilden dile dolaşır. Günler geçti devran değişti. Artık o okuma ortamları fikri tartışma ortamları yerini sev genç! Diye trajikomik bir adla anılan gençlere bıraktı. Bir derdi olan genç sayısı azaldı ama bitmedi. Bende Hacettepe üniversitesinde öğrenci olarak gittiğim yıllarda ortam bundan çok farklı değildi. Beytepe kampüsü sol fraksiyonun marjinal gruplarının faaliyet alanıydı. Sözde özgürlükçü ancak kendinden başkasına yaşama hakkı tanımayan tahammülsüz tavırlar… Ankara da ki üniversitelerde bu şekilde fikir den ziyade bir şekilde desteklenen bazı kalıntılar eskiden beri varlıklarını devam ettire gelmiş. Ben bu ortama hiçbir zaman alışamadım. Ne inançlarıma ve ne kültürüme ne tarihime uygun bulamadım. Tabi bu kez tersi yönde okumalar başladı. Sürekli bir araştırma isteği… O dönemde Milli gazeteyle ikinci tanışmamı yaşadım. Aslında yurtta kaldığımız oda ya günde 4-5 çeşit gazete ve ayda 4-5 farklı görüşten dergi girerdi. Biz bunları da okur kıyas yapardık. İşte üstatla tanışmak bu köşeler vasıtasıyla oldu. Üslubu gerçekten çok etkileyiciydi. Aynı üniversitede okuduğum Osman Kanat’la özellikle Ali Haydar Haksal Üstadın köşe yazılarını soluksuz okurduk. Öyle ki Osman itinayla onları keser dosyasında biriktirdi. Tabi ben okumadan önce kesmişse küçük kıyamet kopardı.
Serde öğrencilik olduğunu için maddi sorunlar öyle her kitabı dergiyi almaya müsaade etmiyordu. Osman bir gün Üstadın Köşesinde bir yazısını okuduktan sonra ona mail atmış. Tabi burada Üstadın Türkiye’nin edebiyat alanında en iyi dergisini çıkarttığını adının da Yedi İklim olduğunu belirmemiz gerekiyor. Bu derginin tüm sayılarını üstattan mail yoluyla istemişti. Üstat yıllardır çıkardığı derginin geçmiş tüm sayılarını kargo ile yolladı. Bu edebiyat meraklısı sonrasında da ulusal gazetelerde köşe yazısı yazmış olan Osman ve benim için ayrı bir sevinç kaynağı oldu. Şuan hala o dergilerin bir kısmı benim kütüphanemdedir diğerleri Osman da. Bizim için bu olayın iki yönü vardı. Severek okuduğunu bir yazar, bir edebiyatçı bir dava büyüğümüzün ilgi gösterip, vakit ayırıp bize bunu yollamaları ikincisi ise hayalimizde ki kişinin bir nevi ete kemiğe bürünmesiydi. Üstadı okumaya ve takip etmeye devam ettik. O üniversite yıllarında bize rehber olacak okumaklar için kaynaklık etti. Ama hiç aynı ortamda bulunmamıştım. Üstadın Aksaray’a gelmesi bu hiçliği de ortadan kaldırmış oldu. Üstada bakınca edebi yanının karekterine, davranışlarına nasıl sirayet ettiğini gördüm. Konuşmalarını yaparlarken o zarif insanın yazılarıyla kişiliğiyle olan örtüşmesini birbir müşehede ettim. Düşünsel dünyadan bir anda kelimelere dökülüp bize kadar gelen fikirler… Çoraklaşmış zihinlerimize bir nebze olsun su serpti.
Panelin açılış konuşmasını yapmakta bize nasip olunca zaten ayrı bir heyecan üstüne heyecan oldu. Sonrasında ne oldu derseniz. Üstat hala o kişinin biz olduğunu bilmiyor. Öyle güzel bir anı, ayrı bir tat. Osman’la konuşurken bu konu açıldığında o zamanki mutluluğu sanki şimdi tekrar yaşıyormuş gibi oluruz. Yaratan bu memleketi böyle güzel insanlardan mahrum bırakmasın.
Fzt.Abdullah Güdendede
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2010 Haber Bölge
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.