23 Aralık 2024
  • İstanbul14°C
  • Ankara11°C

UZUN ÖMÜRLÜ KALMAK DA VARLIKLA

25 Temmuz 2013 Perşembe 15:52

       Eskiden insanlar 50-60 yaşına gelince o yörenin en yaşlı insanı denirdi. Şimdi ömür uzadığından bahsediliyor, aslında ömür uzamadı.
 

       Yaşam koşulları değiştiği için insanların ömrü uzadı. Eğer boğazına bakmazsan, sağlığına dikkat etmezsen ömür kısalıyor. Bunlar ne ile olur varlıkla olur, varlık olması içinde insanların ekonomik durumlarının iyileşmesi ile olur.

        Adam köyden şehre at arabası, eşek yâda yaya gelirdi. Bunun saatini tutansız nereden baksanız 30-40 km yerden en az 5-6 saatte gelirsiniz. Çok ağır hasta varsa doktora getireceksiniz, hele birde ortam kış ise siz seyreyleyin. Hasta doktora gelene kadar yolda hayatını kaybedermiş.

       İnsanların sağlık güvencesi de yok, aşçının oğlu dedikleri bir doktor, yâda Raşit Karabatak var onlarda zaten pratisyen doktorlar. Hastaneye yatsa para yok pul yok hastane parası verecek. Hatta bazı köylerde askerde sıhhiye olanlar o köylerin doktoru idiler. Rahmetli babamda askerde öğrendiği iğne vurmayı köyde uygulardı. Her hastaya nerede ise penisilin iğnesi vurulurdu, test falan yapma ne gezer her derdi olana iğne yaparlardı.

        Şükürler olsun şimdi insanların gelir durumu herkesin iyileşti. İyi olmayanlarda sosyal güvence altına alını da sağlık problemleri yok. Boğazına ise herkes az çok bakıyor, gıdasını alıyor. Demek ki ömür uzamadı bakım ve sağlık bakımı güzelleşti, insanlarında ömrü uzadı.

        Bir ara Karataş köyündeyim, düğün var. Düğün ise eski usul ile yapılıyor, güzel yemekler yapılmış kazanlardan dağılıyor. Malumunuz eskiden bir köyün yâda yörenin güzel yemek yapan hanımı olur, her toplu yemeği o yapardı. Yahnisinden tutun, köftesine, sarmasına ve pilavına kadar o emektar hanımlar yapardı. Bende merak edip Karataş köyündeki düğün yemeğini kameraya alıp televizyonda yayınlamak için yemeklere bakmaya gittim.

       Nefis yemekler yapılmış, yemekleri kimin yaptığını merak edip onunla söyleşi yapmak istedim. Yemeği yapan bacıyı gösterdiler, önce kendisini tanımak istedim, “ teyze hanımların yaşı sorulmaz ama yaşın kaç” dedim. Teyzemiz 60-65 yaşlarında gösteriyor, meğer bacımız 41 yaşında imiş. Hemen olayı düzeltip bacı dedim ve kendimin yaşını söylemedim. Kadıncağız benden 8 yaş küçük.

       Bu yaşta neden bu kadar yıprandığını sordum, “ ah yavrum eşim öldü 3 çocukla kimsesiz kaldım. Geçim için köyün bu yemeklerini yapıyorum, yoksulluğun gözü kör olsun” dedi. Gördünüz mü yaşlanmanın insanlar üzerindeki etkisini.

        Buradan bağlı köyüne geçtim, bakkalın yanındaki söğüt ağacının gölgesinde oturanlar var. Tanıştım bir hemşerimiz Mersinden buraya arı getirmiş bal satıyor. Hemen yanı başların da erkek gibi bir bayan oturuyor, ama yüz çizgileri yüzüne vurmuş çok garip ve yaşlı bir halde. Merak edip mikrofonu hanım bacımıza uzatıp ona da teyze diye hitap ettim.

       Meğer bacımız 70 yaşında göstermesine rağmen 49 yaşında imiş. Sonra aramızda bir yaş olunca bacı diye hitap ettim. Eşi vefat etmiş her iş ona kalmış ve çocukları tek başına büyütmüş. Eşi de sağlığında kendisine çok sıkıntı etmiş ve günü sıkıntı içinde geçmiş. Bu bacımız yıpranıp yaşlanmasında her şeyi ayağında olan rahat hayat süren insan mı yaşlansın?

        Ortaköy yolu üzerinde o bölgeye geçerseniz içinden geçersiniz, Yıldırımlar köyü var. Bu köyün Ortaköy çıkışında arı petekleri görürsünüz ve yol kenarında da kavanoz içinde satılan ballar var. Yol kenarına durup arıcının yanına vardım, baldaki şeker olayını sormak istedim. Adam zayıf ve uzun boylu ve dinç bir amcamız. Yaşını sordum; “ yaşımı ne yapacaksın 35 yaşındayım” dedi. Meğerse 67 yaşında imiş, hem de 50 yaşlarında gösteriyor.

       Nedenini sordum, temiz hava ve boğazına iyi baktığını söyledi. Demek ki, yaşlanmanın sırrı bakım ve temiz hava. Ama bu tür balcıların ballarında mutlaka şeker var, şekersiz bal çok nadir dedi.

        Eskil köylerini gezerken Katrancı Yaylasına uğradım, duvar dibinde oturan iki yaşlımızla sohbet ettim. Sohbet ederken kendimi tanıttım, gazeteci olduğumu söyleyince yaşlımızın birisi hemen bana bir şikâyet de bulundu. Eskil Belediye Başkanımızdan şikâyetçi idi. Şikâyeti ise Başkanın halkla ilişkilerinin zayıf olduğu ve makam kapısında seçmeni çok beklettiği ile ilgili idi. Çalışmasından memnunuz ama padişah gibi seçtiğimiz insan bizimle arasına mesafe koyuyor diye sitem etti. Amcamız vebal verdiği için buradan bu talebi Başkan Alçay’a iletelim, elçiye zeval olmasın, bunu sözlü olarak da kendinse ilettim.

       Anlayacağınız Anadolu insanı içten ve sıcakkanlı. Ama hala gelir durumu iyi olmayanlar var.

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.